İNSANIN EVRENSEL HAKLARI

ah insan

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi

1. Bütün insanlar hür ve eşit doğarlar. Akıl ve vicdan sahibidirler; birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar.
2. Herkes ırk, renk, cins, din, siyasal ya da başka herhangi bir ayrılık gözetmeksizin, bildiride yazılı bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.
3. Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.
4. Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.
5. Yasalar önünde herkes eşittir.
6. Hiç kimse yasalara aykırı olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez.
7. Herkes davasının bağımsız bir mahkemede görülmesi hakkına sahiptir.
8. Herkesin özel hayatı, ailesi, konutu ve haberleşmesi yasayla korunmalıdır.
9. Evlilik çağına gelen her erkek ve kadın, hiçbir ırk, renk, din şartına bağlı olmaksızın evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir; aile, toplumun temel öğesidir. Toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.
10. Herkes mal ve mülk edinme hakkına sahiptir.
11. Herkesin düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü vardır.
12. Herkesin çalışma, işini özgürce seçme ve işsizlikten kurtulma hakkı vardır.
13. Herkesin eğitim hakkı vardır, ilk eğitim parasızdır.
14. Kölelik ve kulluk yasaktır.
15. Herkes nerede olursa olsun yasalar çerçevesinde korunur.
16. Bütün insanlar Anayasaya uygun olarak yargı organına başvurma hakkına sahiptir.
17. Bir suç işlemekten sanık olan herkese, savunması için gerekli bütün haklar sağlanmaktadır.
18. Herkes dilediği devletin ülkesinde gezebilir, dilediği an terk edebilir veya ülkesine geri dönebilir.
19. Herkes işkence karşısında yabancı bir ülkeye kaçabilir. Kaçtığı ülkede kendisine “Sığınmış İnsan” muamelesi yapılmalıdır.
20. Her insan bir vatandaşlığa sahiptir.
21. Her insanın düşünce, inanç ve din özgürlüğü vardır.
22. Hiç kimse düşünce ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamaz.
23. Herkes toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Hiç kimse bir derneğe girmek için zorlanamaz.
24. Herkes doğrudan doğruya veya özgürce seçtiği temsilcilerle ülke yönetimine katılır.
25. Kişinin sosyal güvenliğe kavuşturulması, uluslar arası işbirliği ya da devletin kaynaklarına uygun olarak gerçekleştirilir.
26. Herkes dinleme, eğlenme, çalıştıktan sonra ücretli tatil yapma hakkına sahiptir.
27. Herkes güzel sanatların her dalında çalışmak ve bu çalışmalara katılmak hakkına sahiptir.
28. Bütün insanlar bu bildiride yazılı hak ve özgürlüklerin uygulanmasını sağlayacak bir sosyal düzeni hak etmiştir.
29. Herkes bu bildirideki maddelere uyulmasının gerekli olduğunu kabul eder.
30. Bu bildirinin hiç bir maddesinin, devlet, toplum ya da kişiler tarafından yok edilmesi için çalışma yapılamaz.
Her yıl 10 Aralık gününü de içine alan hafta “İnsan Hakları Haftası” olarak kutlanır. Hafta süresince kişi hakları belirtilir, insanca yaşamanın önemi anlatılır. İnsan sevgisinin herkese aşılanması sağlanır. İnsan haklarına saygı göstermeyen kişi ve milletler asla barışı sağlayamazlar.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde haklarımızı bilerek insan olmayı hatırlamak ümidiyle…

BEŞ MAYMUN’DAN ÜÇ MAYMUN’A

BEŞ

Öncelikle büyük bir kafesin tepesine bir salkım muz asılır ve kafese beş maymun koyarlar.Kafesin ortasına bir merdiven konur. Her maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmayı dener.Her denediğinde dışarıdan üzerine tazyikli soğuk su sıkılır. Soğuk suyla sırılsıklam ıslanıp yere düşen maymunun yerine yeni bir maymun konur. O da diğer maymunlar gibi aynı şekilde soğuk suya maruz bırakılır. Beş maymunun da sırayla muza ulaşma denemeleri başarısızlıkla sonuçlanınca maymunlar bir daha muzları almaya cesaret edemezler.
Su kapatılıp maymunlardan birisi dışarı alınır, yerine de yeni bir maymun konulur. Yeni maymunun hemen, koşup tepedeki muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmaya çalışır. Fakat diğer dört ıslak maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur.
Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin, en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır. Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Bu maymunlar da muzları almaya yeltendiklerinde onlardan önce değiştirilmiş üç yeni maymun tarafından dövülerek yukarı çıkmaları engellenir. Ama tepelerinde o bir salkım muz hala asılı olduğu halde artık maymunların hiç biri merdivene yaklaşmayı denemez bile.
Maymunlar öğrenilmiş çaresizliği öğrenmişlerdir. Maymunlara öğrenilmiş çaresizlik öğretilmiştir.

uc_maymun

Beş maymundan sonra üç maymun ülkemizde ve neredeyse bütün batı da yayınlaşır. Üç maymun sanki beş maymunun izindedir. Öğrenilmiş çaresizlikle benzer davranmaya zorlanan beş maymun zamanla sayıca üçe düşer ve bu üç maymun görmez duymaz bilmez.
Bu bilmeme, duymama, görmeme hali ilk olarak onları beş maymunun birbirinden yediği dayağı yemekten kurtarır. Daha sonra ise kendilerine tepki, dayak vb olarak dönebilecek her şeyden kurtarırken, bir o kadar gerçeklerden uzaklaştırır.
Gerçekler, ne kadar bilinesi, duyulası, görülesi ve ne kadar önemli olursa olsun…
GREENSEA

İNSANI BİLMEK HAKLARINI BİLMEKTİR

1948 yılında kabul edilen “İnsan hakları Evrensel Bildirgesi” insanların doğduğu andan itibaren sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri korumayı amaçlar. BM şekillendirdiği şekilde insan hakları altı temel sözleşme ile temellenir. Bu sözleşmeler; Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası sözleşmesi, İşkenceye Karşı Sözleşme, Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve son olarak Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir.

İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi ve onu temellendiren altı sözleşme bütün dünya ülkelerinde insan hakları sorunu olduğu göz önüne alındığında hayati bir öneme sahiptir. Bu hayati öneminden dolayı, insan hakları ihlallerinin önlemesi her ne kadar belli bir anlaşma ile yerine getirilmesi gereken kurumsal bir görev gibi gözükse de aslında görevden çok her bireyin insanca bir yaşam sürebilmesi için gerekli olan temel ihtiyaçlarından birisidir.

67.ci yıldönümünü kutladığımız İnsan Hakları Evrensel Bilgesi, görüldüğü gibi insanların insanca bir hayat sürebilmeleri için uzun süren mücadeleler sonucunda imzalanmıştır. Bildirgenin evrenselliği; tüm insanların insan oluşlarından ötürü ırkına, rengine, cinsiyetine, dini ve siyasi görüşüne bakılmaksızın tüm hak ve özgürlüklerden faydalanışını savunmasındandır. Yani başka bir deyişle, bu bildirge; tüm dünya devletleri tarafından ortak değerler olarak kabul gören insan ilkelerini yansıtır.

Aradan geçen 67 yıldan sonra bile bu bildirge evrenselliğini ve insanlar için temel ihtiyaç olma özelliğini aynen korumaktadır. Dürüst olmak gerekirse, gelişen ve değişen dünyanın, hayatın içinde geçen zamanla birlikte bu bildirgeye, ihtiyacın daha da arttığı gözler önündedir. İhtiyaç duyulan bu bildirgenin savunduğu insan haklarını korumanın ilk koşulu şüphesiz ki, insan haklarının ve tek tek hakların neler olduğunu bilmek ve gerçek anlamlarıyla kavramaktır.

İnsan hakları ihlalleri bilmemekten ve gerçekten kavrayamamaktan doğmaktadır. İhlallere son verebilmek için, insan olmanın ne demek olduğunu bilmek, bildikten sonra ise kendini önce kendine sonra da çevremize insan olarak ilan etmek gerekmektedir. İnsanın ne olduğunu bilmesi ve kendini kendine ve çevresine insan olarak ilan etmesiyse felsefenin alanına girmektedir.

Felsefe, tıpkı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi insanı temel almasının yanı sıra insanın /insanlığın onurunun nerede tehlikeye düştüğünü gösterebilecek bakış açısını kazandırma özelliğini taşımaktadır. Yaygın ama bulanık insan hakları kavramını kavramak ve uygulamak için felsefeden filozoflardan faydalanırsak insan haklarını gerçek anlamıyla kavrayabilir ve ihlalleri yok denecek kadar azaltabiliriz.

Bizlerin, insanca özgür eşit bir hayat sürmemiz içim hazırlanmış olan bu Evrensel Bildirge’ye ve tabiî ki haklarımıza sahip çıkmak yine her şey de olduğu gibi biz insanların elinde… Yaşadığımız hayatın, varlığımızın, haklarımızın sorumluluğunu alarak yaşadığımız / yaşayacağımız Dünya İnsan Hakları Günümüz kutlu olsun 

GREENSEA

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ MADDELERİ VİDEO

KÜBA DA HUZURLU İNSANCA YAŞAM İÇİN HERŞEY VAR

BERNA LAÇİN : Bak, ben sana KÜBA’da neler yok anlatayım!
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için… Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe… Buram buram “gerçek” zenginlik… Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.

kuba2 ress

ÇOCUĞUM NE OLACAK’ KORKUSU YOK
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.

2084085-kubali-cocuklar

SAĞLIĞIN İÇİN ENDİŞELENMEK YOK
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!

sağğğ

AÇLIK YOK
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker… Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!

kuba_1

İŞSİZLİK YOK
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.

kuba lady

SOKAKTA YATAN EVSİZ YOK
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

KADINA ŞİDDET’ YOK!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.

kkk

BOŞANMA YOK
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.

kuba_2691

TER KOKAN KİMSE YOK
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.

kkadd

EĞLENCESİZ GÜN YOK
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.

kuba1 eglence

TARLALARDA ORGANİK OLMAYAN GIDA YOK
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.

Küba hakkında herşey bu yazıda! askhaber 2

KAZIK YEMEK’ KORKUSU YOK!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.

16-madde-ile-kuba-nin-yasaklar-listesi-23952-5

PARA YOK!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!

para

REKLÂM TABELASI YOK
Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten…

sokak

ATATÜRK’ÜN İNSANLIK İDEALİ / THE HUMANISM OF ATATÜRK ATATÜRK’ÜN İNSANLIK İDEALİ

THE HUMANISM OF ATATÜRK

ATATÜRK’ÜN İNSANLIK İDEALİ

Atatürk’ün, insanlık idealini taçlandıran barış tutkusu ise, gerçekten dikkate değer bir enginliktedir. Bu büyük Türk, hiç kuşkusuz, her şeyden önce, meslekten yetişmiş bir asker, dolayısıyla bir savaş adamıdır. Kendisinin askerlik hayatı incelenince; savaş tarihini, savaş prensiplerini ve savaş psikolojisini bütün kapsam ve derinliği ile kavradığı; bunları savaş alanlarında büyük bir gerçekçilik ve ustalıkla uyguladığı hemen göze çarpar. “Kumandan, yaratan demektir” 8 inancını taşıyan Atatürk, üstün bir stratejist, usta bir taktikçi, insan gücü ve lojistik konularında da büyük bir teşkilâtçı olarak savaş alanlarında daima başarı kazanmış seçkin bir komutan olmasına rağmen, hiç tereddüte kapılmadan söyleyebiliriz ki, savaşı sevmemiş ve mecbur kalmadıkça ona baş vurmamıştır. Bu görüşümüzü vurgulayıcı nitelikte olmak üzere: “Harpçi olamam. Çünkü, harbin acıklı hallerini herkesten iyi bilirim”9 diyen Atatürk’ün savaş hakkındaki kesin kanaati şu sözlerinde tam bir açıklıkla yansır: “Savaş, zarurî ve hayatî olmalıdır. Milleti savaşa götürünce, vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lâkin; millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, savaş bir cinayettir.” 10

Buna karşılık Atatürk, barışçı kişiliğini bütün enginliği ile ortaya koyan, “Yurtta Sulh! Cihanda Sulh!” ilkesini, Türk politikasının temel unsuru yaparak insanlık idealine dikkate değer bir katkıda bulunmuştur. Bu noktada, hemen belirtmek gereğini duyduğum bir husus var: Atatürk’ün barış tutkusu, hiçbir şekilde “Her ne pahasına olursa olsun barış” anlamına alınmamalıdır. Çünkü bu büyük insan, militarist olmadığı gibi, pasifist de değildir. Atatürk için önemli olan: “insan haklarına yaraşan bir yaşam” sürdürmektir.

Atatürk’ün insanlık idealine ilişkin olarak, değerli bir askerimizin konferans notlarında belirttiği gibi: “Milliyetçi Atatürk, aynı zamanda, insancıl (hümanist) Atatürk’tür. O, bütün insanların eşit hak ve fırsatlara sahip olma davasının şampiyonudur.” u Atatürk’e göre: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin saadetine hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Kaldı ki, dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan, kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, açıklık ve iyi geçim olmazsa bir millet, kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Bunun için, insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa (Bana ne?) dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi, onunla alâkadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun, bu esastan şaşmamak lâzımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik, şahsî olsun millî olsun, daima fena sayılmalıdır.” 12

Atatürk’ün, bu görüşe dayanan çabalarının amacı, dünya barışına hizmet etmektir. O’na göre: “… dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olması ile mümkün olur..”13 Böylece Atatürk, insanlık idealine olan bağlılığını vurgulamış oluyor ve daha da ileri giderek, şu inancını belirtiyor: “İnsanları mutlu edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir”. 14

Atatürk’te insanlık idealinin kökleşmesi, O’nun şu inancından kaynaklanır: “Artık, insanlık kavramı, vicdanlarımızı temizlemeye ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir.”15 Bu görüşten hareketle Atatürk, şu prensibi öngörür: “Vatandaşların, bir milletin fertleri olmak itibariyle, millete, onun devlet ve hükümetine ve mensup olduğu milletin medenî insanlığın bir ailesi olması açısından, bütün insanlığa karşı, birtakım vazifeleri vardır”. 16

Atatürk’ün insanlık ideali, geleceğe yöneliktir ve umut doludur. Daha 1923 yılında, söylediği şu sözlerdeki içtenlik ne kadar etkileyicidir: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki, ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak, yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen, yeni bir ahenk ve iş birliği çağı alacaktır”.17 “Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri ıstırap çeken milletlerin talihidir. Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların önderlerinin dikkat ve fedakârlığına bağlıdır.”18 “insanlığa yönelmiş fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya yüzünden zalim, mazlum kelimeleri kalkacak; insanlık, kendisine yakışan bir sosyal duruma erişecektir.” 19

Atatürk, insanlık idealini savunmaya azimlidir: “Biz, kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.”20

Atatürk’ün insanlık ideali, asil ruhundaki insanlık sevgisinden kaynaklanır. Değerli fikir adamlarımızın sözleri ile: “Hiçbir faninin erişemeyeceği kadar üstün ve yüce bir insan sevgisine sahip…” 21 olan Ulu Önder, “İnsanlık idealine hizmet ederek insanlığa yeni değerler katan; Türk milletinin zekâ ve yeteneğini, tarihî oluşumdan da güç ve kuvvet alarak, insanlığın saadetine ve huzuruna hizmet veren ve insanlığı zafere ulaştıran yüce bir kişidir.”22

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-04/ataturkte-insan-sevgisi