JOSE SARAMAGO “KÖRLÜK ESERİNİN” SAHNEYE UYARLANIŞINI İZLERKEN

Bir yazar için eserinin hayattayken okunduğunu görmesi gibi izlemesi için filme dönüştüğünü görmesi herşeyden mutlu eder eminim ki. Fakat bu eseri film olarak mı izlemeli kitap olarak mı okumalı derseniz film kitaptaki etkiyi yaratmamakta. Ama herşeye rağmen okuduğunuz kitabın görselleştirilmesini veya edebiyat uyarlaması izlemeyi seviyorsanız izleyin.

Kyoto International Manga Museum

If yes, Kyoto International Manga Museum is the place that you should visit while you are inJapan. They offer many events and even you can see how Manga is drawn at the museum. It is pretty relaxing that you will never get tired of it if you like reading Manga.In fact, this museum owns an amazing number of manga that you can find almost any authors’ manga in here.

Kyoto International Manga Museum opened in December 2006 to research Manga culture from all over the world. The research include not only Japanese manga but also foreign manga culture and history, so eventually the number of manga that this museum owns reached over three hundred thousands of manga in this museum.When you enter the main gate, there is a museum shop that sells limited editions only in here.If you cannot read Japanese, they have French, Spanish, Korean, and other languages’ translations at Manga Expo.Through out a year, there are two or three special events being held. When I went to the museum, there was Seiki Tsuchida’s exhibition.You can see a professional manga writer’s work at a manga studio.You can read manga at any places in the museum.

There were also many more interesting collections of famous artists. But it was prohibited to take a photo of them because of the copyright issue. So you have to come to see the collections by yourself to see the value of the museum.Once you buy a ticket sold on the day,you can have free access to here in same day, so you can come back here after having lunch outside.
It would be a nice idea to spend a day reading your favorite manga on the grass!

KÜÇÜK PRENS UYARLAMASIYLA ALİ POYRAZOĞLU

Ünlü oyuncu ve tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu, Süreyya Operası’nda yarın sanatseverler ile buluşuyor. Poyrazoğlundan ilk defa Saint-Exupéry’nin ünlü “Küçük Prens opera versiyonunu izleyeceğız.

3 Şubatta Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenen “Bir Şölendir Opera” etkinlikleri kapsamında izleyeceğımız hikaye şöyle;

1943′te Küçük Prens’i yayımlayan ve bir yıl sonra Küçük Prens gibi gizemli bir şekilde kaybolan savaş pilotu Antoine de Saint-Exupéry;ardında 250′den fazla dile çevrilmiş, dünyada 140 milyondan fazla satmış,kimi zaman yasaklanmış dünya edebiyatının sevilen kült olmuş kitaplarından birini bize kazandırdı.Birçok türde sayısız adaptasyonları olduğu gibi, Küçük Prens operaya da uyarlandı. Mayıs 2003′te Teksas Houston’da prömiyeri yapılan iki perdelik “Küçük Prens – Büyülü Bir Opera”, üç çocuk annesi Rachel Portman tarafından bestelendi ve İngilizce librettosunu da Nicholas Wright yazdı.

Daha önce Carmen operasını bizlere sunan Ali Poyrazoğlu’nun Küçük Prens’i de hakkıyla uyarlayacağına şüphe yok…Kaçırmayın.

GREENSEA

BENİM BAŞI KUŞLU ÇOCUĞUM

Sekiz yaşında gözlük camlarının ardından dünyaya bakan, insanlar arasında kaybolmuş adeta görünmez çocuğum ben diye savundu kendini, kendisinin bile duymaya zorlandığı titrek sesiyle Ali. Karşısında yumruklarını olanca gücünle sıkmış, Ali’den üç kat iri cüssesiyle Koray, Ali’ye gözlerini dikmiş ilk yumruğunu sallamaya hazırlanıyordu. Oysa Ali’nin devrilmek için o yumruğa ihtiyacı yoktu. Korkudan titreyen dizlerinin sesi, kendisinin duyulamayan sesini bile bastırmıştı. Tek çare olarak elleriyle koruma kalkanı gibi yüzünü korumaya almaya çalışıyordu. Ali’nin Koray karşısındaki biçare acınası hali Koray’ın yumruk atma isteğini yok etmişti nerdeyse. Yumruk atması belki de karşısında kendisinden ölesiye korkarak durmaya çalışan Ali’yi kendisinden daha güçlü ilan edecekti. Kendisinin arkasında durup “vur hadi vur” tezahüratları yapanların sesleri gittikçe azalmıştı. .Sürekli dışlandıktan sonra güçlü oluşuyla kendisini kabul ettirdiği çevresini kaybetmekten, Ali’nin yumruk yemekten korktuğu kadar korkmaya başlamıştı. Azalan tezahüratlar gibi içinde de yumruk atma isteği kalmamıştı hiç, Koray da Ali gibi artık zil çalsa da bu durumdan kurtulsam diyordu ki beklenen zil çaldı. Tezahüratçılar, Koray ve tabiî ki Ali de derin bir oh çektiler. Herkes sınıflarına dağılmaya başlamıştı bile. Koray da Ali’ye hadi iyi bakalım yırttın yine bakışı atarak uzaklaşmıştı. Sona kalan Ali yaşadığı bu bitmek bilmeyen korkulu on dakikadan sonra kendisinin yumruklanıp devrilmesini bekleyen çocuklarla aynı sınıfta derse girmek istemiyordu. Sakinleşip yalnız kalıp, kendini toparlamaya ihtiyacı vardı. Okulun içini kaplayan sessizlikten bütün öğrencilerin derslerine girdiği anlaşılıyordu. Yalnızlığın ve sessizliğin sanıldığı kadar korkunç olmadığını hissediyordu bugüne kadar hiç hissetmediği kadar yoğun olarak. Okulun içinde okulun sahibi edasıyla dolaşıyordu ki kendisininkinden başka bir ayak sesi duydu. Ayak sesi duyulmaz hale geldiğinde saklandığı köşeden çıktı ve hiç kimseyle karşılaşma tehlikesi olmayan tamamen sessiz, huzurlu ve yalnız olabileceği yerin neresi olacağını düşünmeye başladı. Bulmuştu bile. Bugüne kadar öğretmenlerinin sık sık gitmelerini tavsiye ettiği ama diğer çocuklar gibi bir kez bile merak etmediği okul içindeki tek yere kütüphaneye gidecekti. Adımlarını hızlandırdı. Adımlarının hızı düşüncelerinin akışını da hızlandırmıştı sanki. Kütüphane de yakalansa bile hiç kimsenin kızmayacağını düşünüyordu. Kütüphanenin kapısına görünmüştü bile. Adımları gibi düşüncelerini de durdu, gizli bir hazinenin kilidini açar gibi açtı kapıyı. Artık içerideydi. Kitap raflarına doğru yürüdü. Önce uzaktan baktı ne kadar çok kitap olduğuna şaşarak. Sonra yaklaştı, kitaplara dokunarak rafların arasında dolaşmaya devam etti. O kitapların içlerinde hayatın kendisi gibi canlı karakterlerin olduğunu, kitapların da bu yüzden dünyadaki en gerçek ve canlı nesneler saymanın çok da yanlış olmayacağını söylemişti öğretmenleri. Rafların arasında dolaşırken hatırladığı bu söz, içinde kitaplardan birini seçip inceleme isteği ile doldurdu. İçindeki sese uydu o anda elinin altındaki kitabı raftan oturup incelemeye başladı kapağını. Kapakta inceleye inceleye kendisine benzetmeye başladığı bir çocuk vardı tek farkları çocuğun kafasına konmuş bir kuş olmasıydı. “Başı kuşlu çocuk” adındaki bu kitabın içinde anlatılan çocuk nasıl biriydi, kimdi hikayesi neydi bu başı kuşlu çocuğun? Çok merak etmişti hemen okumaya başladı. Okudukça şaşkınlığı artıyordu. Kendisine benzediğini düşündüğü çocuğun hikayesi de kendisininki gibiydi. Bu çocuk da yalnız kalmak istemiş, bütün gün okuldan kaçıp parklarda dolaşmıştı. Eve döndüğünde ise sandığı gibi yalnız olmadığını görmüştü aynaya baktığında. Saçlarının arasına gizlenmiş, yerinden çok da memnun görünen bir kuş vardı kafasının tam üstündeydi. Kovmayı denedi, bağırdı, ağladı, annesinden babasından yardım istedi. Ailesi neyin var çocuğum diyorlardı çünkü onlar kafasının üstüne tünemiş kuşu göremiyorlardı. Ne kadar zamandır okuyordu. Ara verip saatin kaç olduğuna baktığında okulun çoktan boşaldığını havanın karardığını gördü. Okul boşaldıktan sonra okulun kapılarının kilitlenmişti ve kütüphane de olduğunu kimsenin bilmediğini, şimdi gerçekten tamamen yalnız kaldığını anlaması uzun sürdü. Okuldan çıkmanın bir yolunu bulmalıyım annemler çok merak edecekler diye hızla düşünüyor adımlarını da düşüncelerinin hızına uyduruyordu. Okul içinde kendisine yardım edecek kimse olmadığına emin olduktan sonra kütüphaneye geri döndü. Keşke benim başımda da bir kuş olsa ve beni uçarak buradan çıkarıp evime götürse diye düşünüyordu. Annemle babam her yeri ararlar ama akıllarına asla kütüphaneye bakmak gelmez. Hem beni çok merak edecekler, hem de çok kızacaklar bana. Başında bir kuş yoktu. Anne babasına haber gönderemez evine de gidemezdi. Onların beni bulmasını beklemekten başka çarem yoktu. Kütüphane de kitapların içinde yapılabilecek en iyi tek şey ise kitabımı okumaktı. Okudu, okumaktan yorulduğunda da kitabının üstünde uyuyakaldı. Sabah uyandığında dün gece üç kitap bitirdiğini gördü kitapları yerlerine koyarken. Eve koştu annesiyle babasına olanları anlatması gerekiyordu. Tahmin ettiği gibi ailesi çok korkmuş, her yeri aramışlardı ama onu kütüphane de aramak akıllarına gelmemişti. Ali’ye sandığı kadar kızmamışlardı. Ali bundan cesaretle olanları anlattı.“Kütüphanedeydim. Kitap okurken zaman nasıl geçti anlayamamışım. Sabaha kadar da üç kitap bitirdim, okurken de uyuyakalmışım. Hem de hiç korkmadım okuduğum kitaplarda benim gibi, bizler gibi karakterler vardı onlar yanımdaydı bütün gece hiç yalnız hissetmedim. O karakterler şuana kadar sahip olduğum arkadaşlarımdan daha yakındılar sanki bana tıpkı kırk yıllık dost gibiydiler diye Ali yaşadıklarını anlatırken anne babasındaki korku yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Karşılarında hiç tanımadıkları bir çocukla konuşuyorlardı sanki. Oğlum, Ali ne oldu sana böyle bir gecede bu ne bilmiş, bilgece sözler böyle derken yüzlerinden mutluluk ifadesi okunuyordu. Ali ailesini biraz daha şaşırtarak kendisine “Başı Kuşlu Çocuk” kitabını almalarını istedi. Okuyup bitirmişti o kitabı ama o ilk okuduğu, kendisini kitabın, kitap okumanın büyüsüyle tanışmasını sağlayan kitaptı ve bu büyüyü hatırlatması için o kitabın hep kendisinin olmasını istiyordu. Ailesi bunu seve kabul etti. Hatta oğlu için bir sürpriz yapıp bu kitap okuma isteğini desteklediğini göstermek istiyordu. İstediği kitabın yazarının bütün kitaplarını satın alıp küçük bir kütüphane yaratabilirdi. Bu güzel bir sürpriz olurdu. Fakat Ali’yi de ailesini de kitapları almaya girdikleri kitapçı da daha büyük bir sürpriz bekliyordu. “Başı kuşlu çocuk” kitabının yazarının imza günüydü. Ali yazarın bütün kitaplarını imzalattı. Çocukça bir heyecanla her bir imzalanan kitaplara bir dosta sarılır gibi sarılırken başına gelenleri bir kez daha yazara da anlattı. Yazar, okuma heyecanını yaşayan küçük okuyucusuna, çok okuyarak çok şey öğrenebileceğini hatta kendisinin de ilerde kitap yazabileceğini söyledi. Ali için bu hayal edebileceğinden de fazlaydı. Sadece gerçekten mi diyebildi. Ali belki de gerçekleşmemesinden korktuğu bu yüzden de hayal bile edemediği hayalini gerçekleştirip, hayal etmeyi öğütleyen öyküler ve kitaplar yazdı. Kitapların hayal gücünü güçlendirmesinin yanında insanın kendisini anlayıp tanımasında en büyük yardımcısı olduğunu ve eğlenirken öğrettiğini ve her şeyden önemlisi bilinçli bireyler olma yolunda en sadık dost olduklarını yazdı.Ali’nin okuduğu kitaplardan hatırladıkları bölük pörçük sahnelerden ibaretti. Ama net olarak hatırladığı okuyuşları ve okumanın üzerinde yarattığı hafifletici mutluluk duygusuydu. Ve bunu hatırlamanın kitap okumak ve o büyülü dünyalara dalmak için yeterli olduğunu her kitabını imzalayışında okuyucularıyla paylaşarak herkesin başına konması için başındaki kuşu serbest bıraktı.

Küçüklüğümde ilk okuduğum ve imzalattığım kitap olan “Başı Kuşlu Çocuk’un” farklı bir öykümsü hali:)O kuş hayatta başımıza gelen en büyük kazancımızdır.En azından benim için:)

GREENSEA