ŞEKİLLİ VE ŞEKİLSİZ KÜTLELERE DAİR

Talebe denen şekilsiz kütle… Oğuz Atay’ın ironiye ağırlık veren tavrıyla yazdığı düşünülesi sözler…

Talebe; okul sıralarında günlerini aylarını hatta saymayı unutacağı kadar çok yıl harcayan kütledir. Kütle olma konusunda Oğuz Atay ile aynı fikirdeyim. Fakat kafamı kurcalayan bu talebe denen kütlenin şekilsiz mi yoksa şekilli mi olduğu…

Talebe; öğretmeyi görev edinmiş öğretmenlerimiz tarafından topluma faydalı olma güdüsüyle eğitilmeyi bekleyen kütlelerdir. Oğuz Atay’ın da dediği gibi belki de eğitilmeden, çeşit çeşit bilgiyle donatılmadan önce şekilsiz bir kütleden ibarettir talebe… Öğretilen ve öğrenilen her kelime, her bilgi kırıntısı şekillendirir onu. Burada esas soru nasıl şekillendirdiği olsa gerek. Bu noktada Einstein’in “Aslında herkes dahidir, zekidir ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir” sözü imdada yetişir.

Dünyada ister talebe, ister öğretmen, ister müdür, ister çöpçü, hangi meslekten olursa olsun herkes eşsizdir tektir. Hayata atılma öncesi hazırlık dönemi diyebileceğimiz aileyle başlayıp, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite ile süren eğitim hayatı süresince farklılıklarımızı görmezden gelip herkese “balık” muamelesi yaparsak “aptallar ordusu” yaratmaz mıyız? İlk olarak aile içinde başlayan aptallar ordusu yaratma eğitiminin temeli; ayıba, günaha, gelenek ve göreneklere dayanır. Öğretilene uyulması, uyumlu ve uslu olunması tek beklentidir. Öğretilenin dışına çıkmak tepki ile karşılanıp çeşitli cezalarla son bulur. Karşılaşılan tepki ve ceza ise öğrenciye öğretilenin dışına çıkmamayı acı bir şekilde bir kez daha hatırlatır. Ceza çekmekten çekinmeyen kaçınmayan insanlar olsa da çoğunluk kabul görmek veya sevilmek gibi ihtiyaçlardan dolayı öğrenilmiş çaresizliğe teslim olur.

Okul hayatı da bu öğrenilmiş çaresizliği destekler. Verilen ödevler, yapılan sınavlar herkesi tek tip gibi algılamaya iter. Farklılıklarının farkına varan yada varmaya başlayanlar kendilerini garip hatta hata yapıyormuşçasına suçlu hissetmekten kurtulamazlar. İçlerinde başlayan farklılık ve tek tipleşme savaşı istisnalar dışında tek tipleşmeyi benimsemeyle sonuçlanır. Ardı arkası kesilmeyen ödevler ve sınavlarda zaten mümkün oldukça farklılıklarımızı fark edecek zamanı bırakmazlar.

Talebe denen başta şekilsiz olan fakat sonradan fazlasıyla şekillenen talebeler her yıl her ödev de, her sınavda ödevi nasıl yapacaklarını, sınava hangi konuların dahil olacağını sormaya devam ederler. Bu sorular karşısında tek tipleşerek şekillenmiş öğretmenlerinde sadece lafta kalan cevapları kendiliğinden oluşur. Sınav için çalışmayın, sınavla sınırlı kalmayın gibi cevaplarla sıralarını savarlar.

Bu öğretmenin de öğrencinin de Einstein’a göre balıklaştığı, bana göre ise söz dinleyip söyleneni yapmaktan öteye geçemeyenlerin koyunlaştığı düzende ilerlemek ne kadar mümkün. Gelenek görenek, ayıp günah gibi öğretilerin başladığı aile kurumu başta olmak üzere hepsini temelden sarsmalı sorgulamalıyız. Aynı olmaktan kokuşmuş öğretileri kökünden söküp atmalı, bunun dışındakileri de günümüze uyarlamalıyız.

Asırlardır kemikleşmiş yapıyı sarsıp yıkmak ancak direnip vazgeçmemekle mümkün. Atanamayıp geçim derdiyle boğuşan öğretmenlerin, hangi meslekten olursa olsun çocuklarını okutmak içim kendi en temel ihtiyaçlarından kısan ailelerin ve okuyabilmek içim insandan çok yarış atı gibi davranan ve davranılan öğrenciler de düşünüldüğünde ümitli olmak pek kolay değil. Atanamayıp geçinemeyen insanımızın vazgeçmeden direnmesi onurlu bir direniştir şüphesiz ama öte yandan nerdeyse hayalperestlikle eşdeğerdir. Ailesinin zorluklarla okuttuğu öğrencinin sınavları verip aileye katkı sağlama hedefi de öncelik oldukça gençlerin bile hayal etme özgürlüğü neredeyse yok gibidir.

Ülkemizde ne tek kalıptan çıkmış öğrenciler ne de öğretmenler hatalıdır. Filozofların, bilim adamlarının düşünüp yazarak bize bıraktıkları mirasın değerini bilmeye başlarsak ve birlik olabilirsek kemikleşmiş yapıyı sarsıp devrim yapabiliriz. Bunu çeşitli biçimlerde ifade eden Einstein’in eğitime dair düşünceleriyle sorgulayışı başlatmayı umarak sözlerimi bitiriyorum.

  1. Merakınızın peşinden gidin

“Benim özel bir yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım.”
Sizin merakınızı çeken nedir? Neyi en çok merak ediyorsunuz? Benim merak ettiğim neden bazı insanların başarılı olup bazılarının olamadığıdır. Bu yüzden yıllarca başarı üzerine çalıştım. Merakınızın peşinden giderseniz başarıya ulaşırsınız.

  1. Azim paha biçilmezdir

“Çok zeki olduğumdan değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimden başarıyorum.”
Belirlediğiniz yolun sonuna ulaşacak kadar sabırlı mısınız? Posta pullarının gideceği yere varasıya kadar mektuba yapışıp kalmasından ötürü çok değerli olduğu söylenir. Posta pulu gibi olun ve başladığınız işi bitirin.

  1. Bugüne odaklanın

İki atı aynı anda süremezsiniz. Bir şeyler yapabilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız. Şimdiye odaklanın ve bütün enerjinizi şu anda yaptığınız işe verin.

  1. Hayal gücü güç verir

“Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.”
Hayal gücünüz geleceğinizi belirler. Einstein şöyle der: ‘Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil’. Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaşmasına izin vermeyin.

  1. Hata yapın

“Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir.”
Hata yapmaktan korkmayın. Eğer nasıl okuyacağınızı bilirseniz hatalar sizi daha iyi bir konuma getirebilir. Başarılı olmak istiyorsanız yaptığınız hataları üçe katlayın.

  1. Anı yaşayın

“Ben geleceği hiç düşünmem, ne de olsa gelecektir.”
Geleceği ayarlamanın tek yolu olabilidiğiniz kadar şimdide olmaktır. Şu anda dünü ya da yarını değiştiremezsiniz. Önemli olan tek an şimdidir.

  1. Değer yaratın

“Başarılı olmaya değil, değerli olmaya çalışın.”
Zamanınızı başarılı olmak için harcamayın, değerler yaratın. Eğer değerli olursanız başarı kendiliğinden gelecektir.

  1. Farklı sonuçlar beklemeyin

“Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek.”
Hergün aynı rutinde yaşayarak farklı görünmeyi bekleyemezsiniz. Hayatınızın değişmesini istiyorsanız kendinizi değiştirmelisiniz.

  1. Bilgi deneyimden gelir

“Bilgi malumat değildir. Bilmenin tek yolu deneyimlemektir.”
Bir konuyu tartışabilirsiniz ama bu size sadece felsefi bir anlayış kazandırır. Bir konuyu bilmek istiyorsanız onu deneyimlemelisiniz.

  1. Kuralları öğrenin, daha iyi oynayın

“Oyunun kurallarını öğrenmek zorundasınız. Böylece herkesten iyi oynayabilirsiniz.”
Yapmanız gereken iki şey var. Birincisi oynadığınız oyunun kurallarını öğrenmek. İkincisi ise oyunu herkesten iyi oynamayı istemek. Bu iki şeyi yaparsanız başarı sizinle olur!
Düş gücüm üzerinde özgürce çizen bir ressamdan bende yeterince vardır. Düş gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır. Düş gücü ise dünyayı sarar.
Mantık sizi A’dan B’ye götürür; düş gücü ise her yere.

GREENSEA

IRANIAN CARTOONIST MANA NEYESTANI

3166418_5_7cfa_le-dessinateur-de-presse-mana-neyestani-vit_1badc99b5b7e549d04f395a903d4c8d4

In a free environment humour is the gate to peoples heart

In dictatorships it is the biggest weapon against the opressors

And the fastest path to hell on earth

Peace to the huts, Fire for the palaces!

Mana Neyestani  (born 1973, in Tehran  is an Iranian cartoonist and illustrator for economic, intellectual, political, cultural, and professional magazines.

Neyestani is of Iranian Azerbajani ethnicity. Riots erupted by ethnic Azerbaijanis in Iran when they took offense to a Neyestani cartoon published in the children’s section of the 12 May 2006 supplement of Iran, a government-run newspaper. The cartoon depicted a cockroach responding in Azerbaijani. Neyestani, along with Mehrdad Ghasemfar, the editor-in-chief of Iran, were arrested by government officials and the newspaper was closed down following the riots

SOURCE: http://senseoftime.inenart.eu/?p=5401

 

KAFKASLAR’IN ROMEO VE JULIET’I ALİ VE NINO

Batum’da Azeri Ali ile Gürcü prenses Nino’nun trajik aşk hikayesi…
Ali bir Müslüman ailenin oğlu, Nino ise Gürcistanlı bir prenses birbirlerine aşık olurlar. Doğu ile Batı arasında kalan iki aşık Gürcü ve Azeri olmalarından dolayı bir türlü kavuşamazlar. En sonunda da Sovyet Rusya’nın işgali ile birbirinden sonsuza dek ayrılmak zorunda kalırlar.

x

Bu hikaye 1937 yılında Azeri yazar Kurban Said tarafından yazılmış ve eser otuzdan fazla dile çevrilmiş; kimi zamanda filmlere bile konu olmuştur.


Kavuşamayan aşıkların bu hikayesini Tamara Kvesitadze, 7 metrelik kadın ve erkek figürlerinden bir heykel yaparak daha da bilinir hale getirmiştir. Bildiğimiz Romeo Juliet ve bildiğimiz heykel işte demek için acele etmeyin lütfen… Batum sahilindeki bu heykelin farkı hareket ediyor olmasında…


Kavuşamayan aşıklar her akşam saat 19.00’dan sonra 10 dakika da bir iç içe geçerek birbirlerine kavuşurlar ve yine ayrılırlar. Bu kavuşma ve ayrılık aşkın ölümsüzlüğünü ve sonsuzluğunu simgeler.

batum hykel 3

GREENSEA

Ali e Nino” – Batumi (Georgia)