ÖLÜM ŞEKLİ VE EDEBİYAT

Yaşamın kendisi seçilmiş veya benimsenmiş bir varoluş ruhuna sahip değil. Yaşam, varoluştan da fazlasını arzulayan olumlu ya da olumsuz istekler dizisi… İşte bu yüzden kendimi öldürürsem, kendimi yok etmiş de olmayacağım; aksine kendimi oluşturacağım.

Kendimi öldürmek yani herkesçe bilinen haliyle “intihar”… Herkes tarafından olumsuz hatta kötü olarak algılanan şu intihar ne kadar da yaygındır düşünen hisseden yaratan dünyayla sorunlu yazarlar arasında. O kadar meşhurdur ki; intihar kavramının olumsuz algısının yumuşadığı nadir kişilerdir yazarlar…

Saymakla bitmez hayatını intihar ederek sonlandıran yazarlar… Hepsinin sonu bellidir kendi seçtikleri zaman ve yöntemle ölmek fakat onları bu noktaya vardıran sebepler birbirinden farklıdır. Kelimelerle yaşayan yaşamının temelinin yazmak olduğunu düşünen İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Virgina Wolf artık yazamadığını düşündüğünden çıldırmak üzere hisseder kendini ve yapabileceği en iyi şeyi yaptığını düşünerek intihar eder. Virgina Wolf ve Walter Benjamin gibi II. Dünya Savaşından olumsuz etkilenen ve karamsarlığa kapılan Stefan Zweig eşiyle birlikte intihar eder. Yine savaş ve Yahudi oluşu nedeniyle Nazilerin hedefi olan Walter Benjamin aşırı dozda morfinle intihar eder. Sylvia Plath ve bitirme tezini Slyvia Plath üstüne yazıp onun izinden giden Nilgün Marmara da hayatının baharında denilecek otuzlu yaşlarda intihar ederler. Devrim yorgunları; Şair Vladimir Vladimiroviç Mayakovski ve onun izinden giden Sergei Yesenin hayatlarına intihar ederek son verirler.

Savaş, devrim, baskı gibi insanın dayanmaya zorlandığı ağır travmalar intihara sürüklediği çoğunlukla düşünülse de genç yaşta intihar edenleri göz önüne aldığımızda genelleme yapmak imkansızdır. İntiharın sebeplerini hakkında genel bir yargıya varamasak da dünyayla sorunlu düşünen sorgulayan duyarlı insanların intihara meyilli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tıpkı çoğu filozofun birleştiği;“bilinçsiz sorgulanmamış bir hayatın zaten ölüm anlamına gelişi” düşüncesindeki gibi… Sorgulandığında ise bilinç doğar ve bilinç keder karamsarlık getirir ve intiharın kapısını kendiliğinden aralanır.

Sorgulansa da sorgulanmasa da her kapı ister ecel ile ister intihar ile olsun ölüme çıkar. Çünkü herkes bir gün ölecektir ve her ne kadar unutmak istesek de hepimizde intihar ve ölüm düşüncesi vardır. Fakat yazarlar, şairler, filozoflar, müzisyenler, ressamlar arasında erken ölüm denen intihar daha yaygındır çünkü evreni ve kendini sorgulayan ve huzursuzluk yaratan bilinçtir. Bu açıdan bakıldığında bilinç hastalıktır, bilinçsizlik ise sağlıktır. İşte o bilince ve ruha sahip hassas duyarlı incinmeye açık toplumca sağlıksız diye nitelenen ruhlar toplumu hayatı erken terk etmeyi seçmeye de yatkındırlar. Neden olmasınlar ki?

Yazmak için kendi iradeleriyle seçtikleri sözcükler, ne çizeceklerine karar veren fırça darbeleri, gibi kendi ölüm zamanlarına ve şekillerine kendilerinin karar vermesinden daha doğal ne olabilir ki?

Bunu günümüze bağlarsak eğer, dünya genelinde ve günümüzde bilerek ya da bilmeyerek birbirini yaralayan öldüren insanların katillerin canilerin çokluğunu düşünürsek intihar o kadar da kötü olmasa gerek… İntihar edenlerin zarar verdikleri tek kişi kendileridir. Ki intihara karar verdiklerinden zaten bunu kendilerine zarar verme olmaktan çok bir tercih olarak görürler. İstedikleri bir eylemi gerçekleştirirler. Bu açıdan “intihar “ anca kendisine tanınan yaşama süresini doldurmak zorunda olduğunu düşünmeyen kendi iradesiyle davranıp düşünebilen, başkasına zarar vermekten ise kendini yok eden duyarlı insanların gerçekleştirebileceği bir eylemdir.

GREENSEA