GELECEĞE GÜLÜMSEYEN KÜÇÜK ADAMLAR

Eleştirilmeyi kim sever ki? Övülmek güzel sözler duymak varken kim eleştiriye yergiye maruz kalmak ister? Bu, insanın verebileceği en doğal tepkiymiş gibi gözükse de eleştiriye fazlasıyla kapalı bir toplum haline geldiğimizin farkında olmamak neredeyse olanaksız… En küçük eleştirel bir söze, bir bakışa, bir yergiye tahammülümüz kalmadı toplum olarak ne yazık ki…

Eleştiri ve yergiye tahammülsüzlüğümüz kadar övgüye ve güzel sözlere açlığımız da doyumsuzluk düzeyinde. Birbirimize karşılıklı övgüler yağdırmaya neden bu kadar muhtacız? Başka bir deyişle, eleştirilmekten ve yerilmekten neden hiç mi hiç hoşlanmıyoruz ve düşman bellemeye kadar vardırabiliyoruz?
Her şey de olduğu gibi bunun kökleri de toplumun en küçük üyesi olan çocuklara ve çocukluğumuza dayanıyor. Yetişkin halimizle içimizdeki çocuk, çocukken gördüğü sevginin yeterli gelmediğini veya yeterince övülmediğini hissediyorsak, çocuğumuzu, bu eksikliği “çocuğum yaşamasın benim gibi olmasın” amacıyla övgüye boğuyoruz. Çocuğumuzu överek, onun istediklerini başarması için yol gösterdiğimizi düşünüyoruz
Oysa, duyduğu övgüler sonrasında en iyisini yaptığını sanan çocuk daha iyisini yapma isteğini kaybediyor. Aynı durum dozu kaçan eleştiri ve yergi için de geçerli; madem bu kadar kötü yapıyorum hatta hiç beceremiyorum neden bir daha yapmaya çalışayım ki diye düşünen çocuk, çabalama isteğini yine kaybediyor.
Fazla yergi ve övgü çocuğun çabalama isteğini kaybettirmekle kalmıyor aynı zamanda, bir genç veya yetişkin olduğunda narsist veya aşırı özgüvensiz olmasına sebep olabiliyor. Bunun yanı sıra çocuğumuzla beraber kendi ebeveynliğimizi de övüyoruz ve içten içe “ben annem babamın bana davrandığı gibi davranmıyorum” diye düşünerek içimizde çocukluktan kalma eksikliğimizi tatmin etmeyi de başarıyoruz.
Hem çocukta hem de ebeveynde fazla övgüden kaynaklanan mutluluk yanılsaması, ilerde toplumu ve aileyi oluşturacak, yönetecek çocuklarımızda ortaya çıkacak olan narsisizm ve aşırı özgüven sorununu görmemizi engelliyor. Üstelik, olumsuz sonuçlarla yüzleştiğimizde üstümüze sorumluluk alamıyoruz.
Bizler hala bugün bile her şeyin çocukla başladığını görmekte zorlanırken, zamana meydan okuyan öngörüsüyle, Atamız tartışma, gelişme, oluşturma, demokrasi demek olan Meclis’in kuruluş ve açılışını çocuklara, bunun devamı ve tamamlayıcısı olan Cumhuriyet’i de gençlere, ülkesine ve insanlara emanet etmiştir.
Çocukların “geleceğin gençleri ve yetişkinleri” olacağı, bu yüzden onlara ayrı bir önem verilmesi gerektiğini ve anne babaların, öğretmenlerin sorumluluğunun çok önemli olduğunu şu sözleriyle ifade etmektedir;
“Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!.. Bu belli. Fakat zekanı unut!.. Daima çalışkan ol!”
“Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.”
“Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar!
“Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır.”
“Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.”

Her şeyin çocukla başladığının farkına varabilme dileğiyle…
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !
GREENSEA

ATATÜRK’ÜN ÇOCUK SEVGİSİ