WHY WE LOVE KOREAN DRAMAS

* Most Korean Dramas have their stories and episodes well-planned before they start shooting. Too lengthen the episodes, I believe, rarely happens.

*Since there are also a few characters, viewers can easily go with the flow of the story.Actually not all Korean Dramas have excellent stories, but it is still proper to say that most of these are well-written, and they have captured the interests of the young and the old audience.

*Korean Dramas don’t show so much intensified emotions or events like a character being raped, physically abused by relatives, went crazy because she got poor…Kidnapping, Setting a house on fire, or Blasting cars. Most of the stories are focused on human relationships, how to deal with other people well. Most of the viewers can easily relate once a conflict arises. Viewers empathize with the characters in Korean Dramas, however simple their lives are.

*While watching Korean dramas / movies are the background music of the scenes are great. Although we can’t understand the lyrics, music has no language barrier… it touches our hearts.

*Bowing their heads when they greet someone, respecting the elders, eating kimchi, the piggy back carry, singing in Noraebang or the Karaoke house, drinking Maekju when got problems, having their weddings in Modern and traditional way…

These are the most obvious things you’ll observe once you watch Korean dramas, and learning a different culture from yours is very interesting indeed.


________________________________________

TÜM ZAMANLARIN PARADOKSU CEHALET VE BİLGELİK

İstediğimiz her bilgiye hızla ulaşabildiğimiz teknoloji çağında, kendimizi bilgi çağının insanları olarak varsaydığımız yetmiyormuş gibi kendimizi de bilgili sanma yanılsamasına kapılıp sürüklenip gidiyoruz. Bir tıkla öğrenmek istediğimiz konu ile ilgili birçok bilgiye kaynağa ulaşıp, okuduklarımızı öğrenme aşamasına geçirmeden benimseyiveriyoruz. Dili ve dolayısıyla bilgiyi icat eden insan, evreni, kendi varlığını, varoluşunu anlamlandırmasıyla, kendini ifade edebilmesiyle evrene karşı bir zafer elde ettiği yanılsamasına kendini kaptırmıştır. İşte bu kapılıp gidilen yanılsama yaşamakta olduğumuz teknoloji çağında da akıl almaz boyutlara da çıkmıştır.

Oysa Sokrates’ten bizlere miras kalan ve herkesçe bilinen “Bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir” sözünün esas anlamı gerçekten anlaşılmaktan çok uzaktır. Bilen, bilmek isteyen, bilgelik peşindeki insan öğrendikçe sürekli olarak bilmediklerinin çokluğunu fark edendir. Bildiklerinin doğruluğunun bir gün çürütülebileceğini, hatta bu çürütmeyi kendisinin yeni öğrendikleriyle bile gerçekleştirebileceğini bilendir. Sokrates, çağımızdaki her şeyi bildiğini sanan insanlarımızın tersine, sürekli yeni bilgilerle karşılaşılabildiğini, o yeni bilgilerin eskilerini çürütebildiğini fark edebilmiş ve “hiçbir şey bilmediği” sonucuna varmıştır. Sokrates gibi bütün felsefeciler düşünürler de bilginin doğrudan doğruya bir kesinlik taşımadığını bilmelidirler ve bilenlerdir. Çünkü onlar, yaşadıkları günü kurtarıp topluma uyma gibi öncelikleri olmayan sorgulayan araştıran düşünen kesime aittirler.

Günümüzde felsefe yapma diyerek, felsefeye ve dolayısıyla felsefecilere yapıştırılan etiketin de sebebi; insanların kapılıp gittikleri her şeyi bilme yanılsamasıdır. O yanılsama ki, bu gelişmiş teknoloji ile insan tüm bilgileri görme, tarama araştırma ve ulaşma imkanına sahip olurken; kendini görme, kendini bilme, kendi varlığını, varoluşunu anlama ve sorgulama yetisini de alıp götürmüştür ya da çok derinlere gömmüştür. Çünkü kendi varoluşunu bilme sorgulama derin bir zihin uğraşıdır herkesin harcı değildir. Hele ki bir tık ile gözünün önüne serilen onca bilgiye gördüğü gibi zihnini yormadan inanmayı tercih eden insanların harcı hiç değildir.

Kim cehaletin esiridir kim bilgedir? Her şey görmek istesek de istemesek de gözlerimizin önündedir. Nasıl görmek istediğimiz ise sadece ve sadece bize bağlı olduğundan cevap bu bir yazı olduğundan her zaman okuyucuya kalmıştır ve kalacaktır.

GREENSEA

1 OCAK 1959 KÜBA DEVRİMİ

Devrimden Sonra Küba

*60 yeni üniversite açılmıştır (Dünya ve bölgede sağlık alanında oldukça başarılı Tıp Fakültesi ağırlıklı).

*Onbinlerce spor kompleksi, Kültür Merkezi ve Enstitüler açılmıştır (sağlıklı bir kuşak ve sosyalizmin kültürel anlamda yerleşmesini sağlamak amaçlı).

*ABD’de binde 12, Türkiye’de binde 80 olan çocuk ölüm oranlarını binde 6’ya kadar düşürmüş bir ülke.

*Koruyucu hekimlik dalında çok ileri bir noktada olan Küba’da, ortalama yaşam süresi erkeklerde 75 kadınlarda 77’ye kadar yükselmiştir.

*Küba’da okuma yazma oranı %100 ve dokuzuncu sınıfa kadar zorunludur.

*Oy verme yaşı 16, sendikalaşma oranı yüzde 95’tir.

*Küba”da yaşayan herkes sağlık ve eğitim hizmetlerinden ücretsiz yararlanır.

*Her aileye, aile büyüklüğüne göre konut tahsis ediliyor ( sokakta yaşayan kimse yok).

*Küba enternasyonalist dayanışma anlamında Latin Amerika ve 3. Dünya ülkelerine binlerce doktor gönderen ve bu ülkelerden 17.000 Tıp öğrencisine ülkesinde ücretsiz eğitim veren tek ülkedir.

*İşsizliğin olmadığı Küba’da, her 100-120 aileye bir doktor düşüyor.

*Bütün yöneticiler yılda bir ay tarlalarda ya da üretimde çalışıyor.

*Nüfusu 11 milyon olan Küba’nın (yüzde 66’sı beyaz, yüzde 12’si zenci, yüzde 20 kadarı melez) tüm vatandaşları ırk ayrımı olmaksızın Halk Parlamentosunda eşit temsil ediliyor.

*Her ailenin gıda karnesi ve sağlıklı beslenme hakkı anayasal güvence altındadır.