FARKLI RENKLERLE GÖKKUŞAĞI AHENGİNE GİDEN TEK PRENSİP

Ülkemizde her ne kadar yandaş medyanın ve yalan yanlış haberlerin varlığına ve bu tarz haberlerle dolu haber bültenlerinde bir haber eskimeden örtpas amaçlı diğerinin ön plana çıkarılmasına ister istemez alışmış olsak da daha birkaç gün evvel gerçekleşen 2015 Onur Yürüyüşü ve bu yürüyüş sırasında yapılan müdahaleleri henüz unutmuş değiliz. Herkesin de bildiği gibi Onur Yürüyüşleri 46 yıldır dünyada, 10 yıldır ise ülkemizde insanların gay, travesti, biseksüel, lezbiyen diye ayırmadan cinsel tercihlerini özgürce ve eşit bir şekilde yaşayabilmeleri için gerçekleştiriliyor.

Bizim ülkemizde hala tam olarak gerçekleşebildiğini söylemek güç… Hala gerçekleştirmeye çalışıyoruz müdahaleler arasında… Oysa Onur Yürüyüşlerinin gerçekleşmeye başlama zamanından ve amacından çok daha öncesinde ifade ediliş şekli daha farklı olsa da benzer düşünceleri savunan zamanımızdan yaklaşık 400 yıl kadar önce yaşamış olan Blaise Pascal, karşıtlıklar zıtlıklara yaklaşımıyla ilerlemekten çok gerilediğimizi yüzümüze vuruyor. Pascal, düşüncesinde kalp ile aklı karşı karşıya getirir. Siyahı ve beyazı, evet ve hayır’ı veya bunlar kadar zıt uçlarda olmayan farklı tonları dahi karşı karşıya getirdiğinde amacı asla birini değerli kılıp birini değersizleştirmek değildir. Pascal, karşıtlıkları birbirine engel olan yok olması veya çürütülmesi gereken şeyler gibi görmek yerine birbirlerinin tamamlayıcıları olarak görür.

Dört yüz yıl kadar önce Pascal’ın başarabildiğini bugün bizler hala başaramıyoruz. Karşıtlıkların, farklı renklerin arasındaki kaçınılmaz gerilimdeki gizlenen yaratıcı enerjik prensibi göremiyoruz. Görsek de uygulayamıyoruz. Oysa dört yüz yıl önce veya sonra hangi zaman diliminde yaşamış olursak olalım, bu yıkıcı olmak yerine daha çok yaratıcı birleştirici hatta tamamlayıcı olan prensip bütün insanlarda ve bütün dünyada eşit derecelerde bulunuyor.

Belki hala karşıtlıklar arasındaki yaratıcı tamamlayıcı enerjiyi göremiyor ve o enerjiyi yıkmak müdahale etmek yönünde israf ediyoruz. Ama en azından bizim bugün yapamadığımızı dört yüz yıl önce yapabilen biri olduğunu hatırlayalım. Eğer biri bile bunu başarabilmişse bizde başarabiliriz. Başarmalıyız da…

O prensip içimizde var olduğu sürece bizde müdahalesiz özgür bir şekilde cinsiyetsiz bir dünya için haklarını savunan ülkeler gibi olabiliriz. Dört yüz yıl önce bunu düşünenleri okuyup ve bunu uygulamayı başaran ülkeleri görerek dünyanın en zayıf yaratıklarından oluşan ülke olmaktan kurtulabiliriz.

GREENSEA