ANTİK YUNAN DÖNEMİNİN KADINI

Eski Yunanda rahime sahip birisinin herhangi bir yasal statüsü yoktu. Bu kişiler ne toplumsal alana katılabiliyorlardı, ne de hakim, filozof, siyasetçi, sanatçı olabiliyorlardı. İş kurmaları, felsefi bir tartışmaya katılmaları ya da okuma- eğitim alma hakları yoktu. Bu durumun sebebi Atinalıların, erkekleri kadınlardan daha üstün ve dingin görmesiydi.

Bu görüşün altında ise ana iki sebep yatmaktadır. Bunlardan birincisi Pandora’nın kutusu miti, diğeri ise Truvalı Helen’dir. Bildiğimiz gibi Zeus, insanları cezalandırmak için çok güzel bir kadın olan Pandora’yı yaratmış ve sonrasında Pandora’da ‘Pandora’nın kutusu’ olarak bilinen çömleği açarak kötülüğün yayılmasına sebep olmuştur. Mitolojide insanlar arasındaki kötülüklerin, katliamların, savaşların bu olay sonrası başladığına inanılır. Truvalı Helen de güzelliği ve sevgisiyle yaşadığı dönemde birçok husumete, savaşa sebebiyet vermiş yine kötülük sebebi olarak görülmüştür.

Bu iki olgu nedeniyle kadınlar Yunan medeniyetinde uğursuz, kaosa-kötü şeylere sebebiyet veren olarak görülüyordu. O nedenle erkeklerle aynı statüye sahip değillerdi, toplumsal hayattan dışlanıyorlardı. Onlara rahmine sahip olanlar diye hitap edilmesinin sebebi de; doğurganlıklarının en büyük belki de tek vasıfları olarak görülmesidir.

GREENSEA

PAZAR ERTESİ SENDROMU MU?KÖLELİĞE SÖMÜRÜYE İSYAN MI?

Şu meşhur pazartesi sendromu…
Yaz yaklaşırken, güneş bize yeniden en güzel yüzünü gösterirken daha da yoğun hissedilen pazartesi / Pazar ertesi sendromu…
Çalıştığı yerdeki pozisyonu ne olursa olsun çalışan herkesin kaçınılmaz şekilde yaşadığı sanılan pazartesi sendromu…
Bugün ya da yarın pazartesi diye dertlenen, strese giren patron; özellikle kapitalizmi çok doğal bir şeymiş gibi benimsemeyen bir patron gördünüz mü? Sizleri bilmem ama ben görmedim şu ana kadar. Pazartesi sendromunu yaşayanlar daha çok işçiler, memurlar ve sömürmeyi/sömürülmeyi ve kapitalizmi hala benimseyemedikleri halde, kapitalizmi benimsemiş bir patronun altında çalışmaya devam edenlerdir.
Beynimiz ve ruhumuz; mecburiyetten de olsa başkalarının emrinde, daha alt bir pozisyonda, daha da az bir kazançla çalışmaya yani bir anlamda kendisine insanlık ve akıldışı davranılmasını kabul ediyor ve zamanla çok doğal bir şeymiş gibi de alışıyor böyle davranılmasına.
Pazartesi sendromu diyerek pazartesi gününün günah keçisi ilan edilmesinin sebebi ise herkesçe bilindiği gibi hafta sonundan ve özellikle Pazar gününden sonraki gün olması. Aslında Salı Çarşamba Perşembe Cuma günleri de aynı şartlarda çalıştığımızı düşünürsek bu günlerinde pazartesiden pek bir farkı yok… Hatta hiç farkı yok.
Şu dilimizden hiç düşmeyen Pazar ertesi sendromu, beynin ve ruhun birleşerek insan yapısına ve insan istencine ters olan şartlara isyan etmesinden başka bir şey değil. Başka bir deyişle, insanca yaşama isteği ve tabi ki bu sebeple sömürüye / sömürülmeye başkaldırı. Köleleştirilmekten, sömürülmekten, insanlık dışı muamele görmekten kim memnun olabilir ki?
Pazartesi / Pazar ertesi sendromu arkasına gizlenen insanın, insanlığın esas sorunu; çalışmayı, çalıştırmayı ve bu yolla kazandığı parayı harcamanın yolunu bulmuş olmasına rağmen hala düşünmeyi öğrenememiş olmasıdır.

GREENSEA

ANLAŞILAN KADIN MI KUTLANAN KADIN MI?

“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Mustafa Kemal Atatürk

8 Mart 1857’de New York’ta polisin işçilere saldırması sonucunda çoğu kadın olan 129 işçi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin cenaze törenine 10.000’den fazla kişi katıldı. 26-27Ağustos 1910 ‘da Kopenhag’ta 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Clara Zetkin, ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise ancak 16 Aralık 1977’de 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.
Türkiye’de ise, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921’de “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 12 Eylül 1980’ de insanların her ne sebeple olursa olsun bir araya gelmeleri sakıncalı bulunduğundan kutlamalar yasaklandı. 1984 yılından sonra yeniden anlam kazanarak kutlanmaya devam edilebildi.

Tuhaf olan ise, Türkiye’de kutlanan kadınlar günlerine rağmen kadına çok önem veren bir toplum anlayışı yerine kadına yönelik şiddetin çok yoğun biçimde artması…
Kadına karşı şiddet, dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçlardan ne yazık ki…

Bugün yine günlerden vahşi kapitalizm altında anlamını yitirmiş 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Erkek egemen kapitalist düzenin kadın emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik saldırıları devam ettikçe kadınların direnişi de sürecektir.
Bugünün şiddete, baskıya, tacize, tecavüze, eşitsizliğe, aşağılamaya maruz kalan Türk kadınına ve bütün kadınlara çiçek, çikolata, pırlanta hediye ederek kutlamaktan ibaret olmayıp kadınların toplumdaki ve hayatlarımızdaki yerinin daha iyi anlaşıldığı bir gün olması dileğiyle…

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Kutlu olsun !!!

GREENSEA